Kozmopolit yapısı ile dikkat çeken Lviv, tarihi boyunca önemli bir kent olmayı başarmış bir yerleşim yeridir. Ülkenin batı bölümünde yer alan şehir, geçmiş dönemlerde Doğu Galiçya’nın başkentliğini yapmıştır. Öneli bir coğrafi konuma sahip olması, tarih boyunca buraya gelenlerin sayısının artmasına neden olmuştur. Günümüzde kültürel miraslarını korumayı başarmış olması, turizm dünyası açısından önemli bir destinasyon olmasında etkili olmuştur. Zira tarihi şehir merkezi, UNESCO (Dünya Mirasları Listesi)’da yer almaktadır.
Ukrayna’nın bilimsel ve endüstriyel açıdan önemli bir kenti olan Lviv, 14. Yüzyıldan kalma haritalarda “Aslan şehri” olarak anılıyor. Günümüzde olduğu gibi bundan yüzyıllar öncesinde de kentte farklı etnik kökenli insanlar bir arada yaşamışlardır. Polonyalı, Yahudi Alman, Avusturyalı ve Ukraynalılar, kentin geçmiş döneminde Lviv’i ortak değer olarak görmüşlerdir.
Tarihi uzun dönemler öncesine dayanan Lviv’de geçmiş dönemlere ait pek çok eser ve bina görmek mümkündür. 1363 yılında inşa edilen Virmenska’daki Ermeni Katedrali de bunlardan biridir. Uzun soluklu tarihi ile dikkat çeken katedral, mozaikle kaplı kubbesi ile dikkat çekici bir yapıdır. Ancak mozaikler, Polonyalı Jozef Mehoffer tarafından 1908’de yapılmıştır. Avusturyalı ressam Gustav Klimt’in etkisi de burada kendini rahatlıkla gösteriyor.
1897 yılında Svobody Caddesi üzerine yapılan ihtişamlı bir bina da Opera Binası’dır. Mimari açıdan hayli dikkat çekici bir bina özelliği taşıyan bu yerin ikinci katında yer alan “Aynalar Salonu” ise kesinlikle görülmeye değer.
Tarihi ve mimari eserler bakımından zengin bir kent olan Lviv, bu özelliğini festivallerinde de gösteriyor. Kentte her yıl ilkbahar mevsiminde düzenlenen Virtuosi Müzik festivali, sonbahar aylarında düzenlenen Zoloty Lev (Altın Aslan) ve Kasım aylarında düzenlenen Opera festivali Solomia Kryshelnytska, kentin renklenmesinde etkili olan festivallerindendir.