Tarihi uzun dönemlere dayanan Lüksemburg, eski ve yeni kent olarak ikiye bölünür. Çok dilli, çok kültürlü ve çok sanatlı bir başkenttir Lüksemburg. Küçük ama bir o kadar da enerjik olan bir kent, tatil yapmak için herhalde tercih edilebilecek en güzel yer olur. Bahsettiğimiz bu küçük başkent de aynen anlattığımız gibidir.
Kozmopolit yapısı ile değişik kültür ve inançları bir arada barındıran kent, gezilecek yerleri, bilgi edinilecek alanlarıyla dolu bir şehirdir. Eski kent, UNESCO (Dünya Mirasları Listesi)’ya kayıtlı olan kentin bir de yeni yüzü vardır. Bu yüzünde ise modern yapılanmalar, yüksek binalar, lüks mekanlar ve koca cadde ve bulvarlar göze çarpmaktadır. Tiyatrolar, müzeler, sinemalar ve daha birçok alanı ile tercih edebileceğiniz fevkalade güzel bir kenttir Lüksemburg.
Kültür & Eğlence
Kültürel anlamda zengin ve incelenmeye değer bir şehir olan Lüksemburg, önemli tarihi kalıntılarıyla misafirlerinin geçmişe yolculuk yapmasını sağlamaktadır. Fransa Krallığı ile Kutsal Roma İmparatorluğu arasında stratejik bakımdan önemli olan “Lüksemburg Kalesi” kentin en görülmeye değer kültürel varlıklarından biridir. Özellikle 16. Yüzyılda kale oldukça parlak dönemler yaşamıştır. Zaman 1867 yılını gösterdiğinde ise büyük ölçüde tahribata uğramıştır. Tarihi güzelliği korumak adına Avrupa’dan Vauban gibi birçok önemli mühendis gelerek Lüksemburg Kalesi’ni onardı. En nihayetinde 1994 yılında kale UNESCO (Dünya Mirasları Listesi)’a dâhil edildi.
Kraliyet ailesinin günümüzde de yaşadığı “Büyük Dük Sarayı” 16. Yüzyılda Flaman Rönesans’ının en güzel cephe mimarisi ile tasarlanmış yeridir. Ingo Maurer’in ışık tasarımlarıyla aydınlatılan merdivenleri, gerçekten de kendine hayran bırakıyor.
Kültürel anlamda incelenmesi gereken önemli bir diğer yer ise kent merkezinde bulunan “Çağdaş sanatlar müzesi” yani (Mudam Lüksemburg), mimarisi ve göz alıcı eserleriyle dikkatleri çekmektedir. Louvre Piramit’ini tasarlayan ünlü mimar Ming Pei’nin imzasını taşıyan mimari yapı tarih ile özdeşleşen bir yapıdır. 1999 yılında yapımına başlanan bina, 2006 yılında tamamlanmıştır. Müzede resim, heykel, fotoğraf, grafik tasarımları alanında birçok sergi bulunmaktadır.
Tarihi yerler bakımından Lüksemburg’a zenginlik katan yerlerden biri de “Petrusse Casemates” adı verilen bölgedir. Yeraltı tünelleri ve mağaralarıyla ünlü olan bu bölge, 1644 yılında ilk defa İsviçreli Isaac von Treybach tarafından yapılmaya başlamıştır. Kent savunmasında büyük bir rol oynayan tüneller, son olarak Marshall de Vauban tüm Pétrusse tarafından düzenlenerek “Küçük Merdivenleri” ekledi. 1728-29 yıllarında ise "Bourbon Lock" ve "Büyük Merdiven"leri ekledi. Görülesi kültürel bir miras olduğunu gördüğünüzde daha iyi anlayacaksınız.
Tüneller, toplamda 23 kilometrelik bir alanı kapsamaktadır. İncelediğinizde ilk olarak aklınıza gelecek şeylerden biri “bu kadar küçük bir yere 35 bin insanın nasıl sığdığı ve bu dar alana bu kadar topun nasıl yerleştirildiği” olacaktır.
Kentin önemli kültürel varlıklarından biri “Filarmoni Lüksemburg” adı verilen konser ve sanat merkezidir. Şehir merkezinde bulunan bu yer, 2007 yılında kültür başkenti olan Lüksemburg için gurur kaynağıdır. Bu dönemlerde eklenen binada klasik müzik konserleri ve sanat aktivitelerine ev sahipliği yapmaktadır.
Kentte birçok önemli müze ve kültürel alan bulunmaktadır. Bunlar; Banka Müzesi, Lüksemburg Tarih Müzesi, Posta Müzesi, Tramvay ve Otobüs Müzesi, Villa Vauban Sanat Müzesi gibi önemli yerleri mutlaka ziyaret etmenizi öneriyoruz.
Kültürel alanları ve aktiviteleri kadar doğal güzellikleri ve eğlence alanlarına da sahip olan Lüksemburg’da görebileceğiniz ve zamanınızı değerlendirebileceğiniz pek çok alan vardır. Şehir merkezinde bulunan “Edouard André Parkı” mimari ve tarz bakımından şehrin en güzel noktalarından biridir.
Şehrin üçte birinin park ve bahçelerle süslendiğini söylemek gerekiyor. Limpertsberg bölgesinde yer alan ve içerisindeki heykelleriyle ünlü olan “Tony Neuman Parkı” da yine kentte eğlence ve zamanı değerlendirmek açısından ziyaret edilebilecek güzel yerlerden biridir.